Blog Yazısı: Sürdürülebilirlik Çağında Hukuki İnovasyon: ‘’Topluma Faydalı Şirket’’ Üzerine Düşünceler
Misafir yazar olarak Legal Akademi için kaleme aldığım yazıda şirketlerin öncelikle hangi menfaatlere hizmet etmesi gerektiği tartışmasından doğan melez şirketler ve özel olarak Amerikan benefit corporation'ı üzerine yazdım. Kâr amacıyla toplumsal amaçları harmanlayan bu şirketler, şirketler hukukunda nadir gördüğümüz inovatif bir yaklaşımın eseri. Yazıda kısaca bu şirketleri ortaya çıkaran ihtiyacı ve tipik anonim şirketlerden farklarını ele aldıktan sonra Türk hukuku açısından da birkaç değerlendirmeye yer verdim.
Yazıyı bir süre sonra da buraya da ekleyeceğim; şimdilik yukarıdaki linkten erişebilirsiniz.
Not: Yazının tam metnini aşağıda bulabilirsiniz.
---
Sürdürülebilirlik
Çağında Hukuki İnovasyon: “Topluma Faydalı Şirket” (Benefit Corporation)
Üzerine Düşünceler
Giriş
Dünya
ve iklim değişirken şirketler ve şirketlerden beklentiler de değişiyor. Bu
yazıda değişen beklentilere bir cevap olarak ortaya çıkan ve bu beklentileri
kurumsallaştırma amacı taşıyan topluma faydalı şirket (benefit corporation) ve bununla bağlantılı olarak Türk hukukundaki
duruma kısaca değineceğim. Özellikle Türk hukukuna dair kısımları kesin
yargılardan ziyade benim için bir zihin idmanı, okuyucular içinse bir düşünmeye
davet olarak gördüğümü belirteyim.
20.
yüzyılın son çeyreği, şirketleri sadece ve münhasıran hissedarların maddi
çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak gören yaklaşımın hâkimiyetiyle geçti.
Özellikle ABD’de mutlak bir üstünlük kuran ve diğer ülkelerde de yayılmaya
başlayan bu yaklaşım, şirketin öncelikli ve hatta tek amacının pay sahiplerine
azami parasal faydayı sağlaması olduğu fikrine dayanıyordu. Buna göre şirket
yöneticileri; temettü veya hisse geri alımı gibi dağıtımları artırmaya ve/veya hisse
fiyatını mümkün olan en yüksek noktaya taşımaya odaklanmalı ve şirket
kaynakları bu hedefler uğruna seferber edilmeliydi. Geçmiş zaman kipiyle
yazdığıma bakmayın; şirketlerin pay sahiplerine sağlanacak mali faydaları öncelemesini
savunan yaklaşım bugün de gücünü koruyor. Ama aşağıda görüleceği üzere bu
yaklaşım ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya ve bir miktar aşınmaya maruz
kaldığı söylenebilir.
Şirketler
ve şirketler hukukuna pay sahibi odaklı bakış açısının karşısında; şirket
çalışanları, tedarikçileri, müşteriler, çevre ve toplum gibi diğer menfaat
sahiplerinin çıkarlarının da öncelikle veya aynı ölçüde dikkate alınması gerektiği
kabulüne dayanan yaklaşım yer alıyor. Özellikle 2008 finansal kriziyle başlayan
ve iklim değişikliğine dair farkındalığın artmasıyla devam eden süreçte, şirketlerin
hangi zümreler ve amaçlara hizmet etmesi gerektiği konusunda çatlak sesler
giderek artıyor. Bu konudaki tartışmalara daha önce kısaca
değinmiştim; o yüzden bu tartışma üzerinde durmak yerine asıl
meseleye geçeceğim. Yine de şunu vurgulamak gerekiyor ki hissedar odaklı
yaklaşımdan tüm menfaat sahiplerini gözeten bir sisteme geçiş birçok yerleşik
davranış, içtihat, düzenleme vb.’nin yeniden düşünülmesini yani kökten ve
sistemik bir değişimi gerektiriyor. Oysa bu denli geniş çaplı bir değişimi
beklemeden veya ona katkı olarak başka alternatifler üzerinde de durulabilir.
İşte melez şirketler ve bunun bir örneği olan topluma faydalı şirket, bu
bağlamda ortaya çıkan bir düşüncenin ürünü.
Melez Şirketleri Ortaya Çıkaran İhtiyaç
Yerleşik
düzen ve alışkanlıkların pay sahiplerine sağlanacak maddi menfaatleri ön planda
tuttuğunu; bu yaklaşımın terk edilmesi üzerine tartışmaların devam ettiğini
yukarıda açıklamıştım. Bununla birlikte mevcut bir şirketin kurucuları, pay
sahipleri, yatırımcıları veya yöneticileri; şirketin tüm veya belirli menfaat
sahiplerinin çıkarlarının da kâr hedefiyle birlikte veya bu hedeften de öncelikli
olarak gözetildiği bir modele sahip olmasını isteyebilir. Örneğin bir şirket,
kâr hedefinden tamamıyla vazgeçmeden iklim krizini yavaşlatmaya yönelik
teknolojiler geliştirmeyi hedef olarak belirleyebilir. Başka bir şirket,
belirli bir şehrin gelişimi ve doğasının korunmasını kâr amacıyla harmanlayabilir.
İşçilere piyasa şartlarını aşan menfaatler sağlanması, istihdamın artırılması,
tüketicilere mümkün olan en sağlıklı ürünlerin sunulması gibi hedeflerin kâr
amacına eşlik etmesi vb. örnekler çoğaltılabilir. Hatta bir şirketin özel bir
amaç yerine genel olarak topluma fayda sağlama gayesini güdeceği bir örnek de
bunlara eklenebilir. Bu durumlarda şirket yöneticileri; verecekleri beyanlar, hazırlayacakları
projeler, sivil toplum kuruluşlarıyla kuracakları işbirlikleri gibi yöntemlerle
bu hedeflerinin ciddiyetini müşteriler veya yatırımcılar nezdinde ispat etmeye
çalışabilir.
Öte
yandan yukarıda anılan yöntemlerin güvenirliği doğal olarak sınırlıdır.
Bağlayıcı hukuki düzenleme ve yaptırımların yokluğu, verilen sözlerin -özellikle
değişen şartlar içerisinde- tutulmaması riskini beraberinde getirir. Bugün
istihdam ve işçi refahı vurgusuyla ortaya çıkan bir şirket, yarın bir kriz
döneminde yine işçi menfaatlerine zarar verecek tedbirlere başvurabilir. Keza
sağlıklı ürünler üreten bir firma, daha az sağlıklı ürünler üreterek daha fazla
kâr elde etmek isteyen bir yatırımcı tarafından satın alınabilir. Hatta mevcut hukuk
düzeni, anılan hedeflerden kâr amacı uğruna cayılmasını şirket ve yöneticileri
açısından zorunlu kılabilir; üstelik kâr amacına öncelik vermeyen yöneticileri,
şirket ve pay sahiplerine karşı sorumlu kılabilir. Bu yüzden anılan topluma
faydalı hedeflerin üçüncü bir kişi tarafından teyidi veya hukuki düzenlemelere
entegre edilerek kurumsallaştırılması ihtiyacı doğar. Böylece örneğin iklim
değişikliği açısından çekinceleri olan bir yatırımcı, bir şirkete anılan güvensizlik
yaşanmadan yatırım yapabilir. Veya bir müşteri, o şirketin ürün ve hizmetlerini
gönül rahatlığıyla tercih edebilir. Bu ihtiyaç, belirli toplumsal faydaları
sağlamayı taahhüt eden şirketlerin bağımsız özel veya kamusal kuruluşlarla
sertifikasyonu ve/veya toplumsal fayda hedefini kâr amacıyla birleştiren yeni
şirket formları ile giderilebilir. Kâr ve toplumsal fayda amacını birlikte
güden bu şirketler, melez/hibrit şirketler olarak anılmaktadır. Aşağıda bir
melez şirket örneği olarak topluma faydalı şirketi tanıtacağım.
Sertifikasyon/etiketleme meselesini de belki de başka bir yazıda değinmek üzere
bu yazının kapsamı dışında bırakıyorum.[1]
Topluma Faydalı Şirket
Topluma
faydalı şirket (benefit corporation),
melez şirketler ve hukuki yapıların ABD’deki örneğini teşkil ediyor.
İngiltere’den Avrupa’ya, Kanada’dan Latin Amerika’ya iktisadi kazanç amacıyla
toplumsal hedeflerin birlikte güdülmesine imkân tanıyan çok sayıda hukuki form
mevcut. Bu formların tabi olduğu kurallar ülkeden ülkeye değişebilse de çıkış
noktaları aynı. O yüzden bu yazıda sadece topluma faydalı şirketi tanıtacağım. ABD’de
eyaletler arası ufak farklılıklar olsa da topluma faydalı şirket düzenlemeleri
-bir sertifikasyon kuruluşu olan B-Lab tarafından hazırlanan- Model
Kanun’a dayanıyor. Model Kanun’u esas alan düzenlemeler, halihazırda
37 eyalette kanunlaşmış durumda ve 4 eyalette ilgili mevzuat çalışması devam ediyor.
Dolayısıyla aşağıdaki açıklamaları da Model Kanun’a göre yapacağım. Öte yandan okuma
kolaylığı için mevzuat atıfları ve detaylardan mümkün mertebe kaçınacak ve
düzenlemelerin özünü aktarmaya odaklanacağım.
Model
Kanun hükümleri; genel hükümler, şirketin amacı, sorumluluk (hesap
verebilirlik) ve şeffaflık şeklinde dört başlık altında yer alıyor. Genel
hükümlere göre topluma faydalı şirketler, Model Kanun’daki özel düzenlemeler
haricinde (anonim) şirketler hakkındaki düzenlemelere tabi. Yani esasen baştan
aşağı yeniden yapılandırılmış veya sıfırdan oluşturulmuş bir şirket tipi değil;
anonim şirketin bazı açılardan uyarlanmış bir görünümü söz konusu. Topluma
faydalı şirketin amacının, topluma genel olarak fayda sağlamak (creating general public benefit) olması
gerekiyor. Dileyen şirketler, esas sözleşmelerinde (yani şirketin kurucu
dokümanı olan belgede, tüzüğünde) bir veya birkaç özel toplumsal faydayı da
amaç olarak belirleyebiliyor. Yani şirketlere, genel olarak topluma yarar
sağlamayı hedef tutmak veya dilerlerse çevrenin korunması, insan sağlığına
katkı vb. daha özel amaçları da belirlemek konusunda esneklik tanınmış. Yazının
başında zikredilen tartışma hatırlanırsa, şirketin kâr dışındaki amaçlarının
öne çıkarılması ve bunları benimsemesine imkân tanınmasının önemi ortaya
çıkıyor.
Amaca
dair düzenlemeye paralel olarak, şirket yöneticilerinin yükümlülükleri de Kanun’da
özel olarak düzenlenmiş. Buna göre, şirket yönetiminde pay sahipleri,
çalışanlar, tedarikçiler, müşterilerin menfaatleri ile toplum, yerel ve küresel
ölçüde çevre ve şirketin genel ve özel toplumsal fayda amacının yerine
getirilmesi gibi faktörlerin göz önüne alınması gerekiyor. Üstelik şirket esas
sözleşmesinde aksi yönde bir düzenleme yoksa anılan menfaatler arasında bir
öncelik de bulunmuyor. Yani özellikle ABD’de kabul gören ve pay sahibi
menfaatlerinin öncelikli olduğunu savunan yaklaşım devre dışı bırakılmış ve bu
sayede diğer menfaat sahiplerinin çıkarlarını gözeten yöneticilerin şirket ve
hissedarlara karşı sorumlu olmasının önüne geçmek hedeflenmiş. Öte yandan bir
denge gözetilmiş ve yöneticilerin toplumsal fayda hedefinin muhataplarına (örneğin
çalışanlar, müşteriler, ilgili toplumsal grup vs.) herhangi bir yükümlülüğü
olmadığı belirtilmiş. Keza şirkete karşı toplumsal fayda amacının gereği gibi yerine
getirilmediği iddiasıyla dava açma hakkı da sadece belirli grup pay sahiplerine
tanınmış. Yani şirket tarafından toplumsal bir yarar vaat edilen kişiler ve
gruplara, aynı zamanda pay sahibi değillerse şirket yöneticileri ve şirket
tüzel kişiliğine karşı mahkemeye başvuru yetkisi verilmemiş. Burada Model
Kanun’un topluma faydalı şirket modelini şirketler ve yöneticiler bakımından
daha risksiz ve böylece cazip kılmayı amaçladığı tahmin edilebilir.
Son
olarak, Model Kanun’un şeffaflığa dair düzenlemelerine değinilebilir. Şirketler,
her sene toplumsal fayda raporu adı altında bir belge hazırlamakla yükümlü. Bu
rapor, şirketin güttüğü genel veya özel toplumsal faydaların ne şekilde ve ne
ölçüde sağlandığına dair bilgiler ile şirket performansının çevresel ve
toplumsal açıdan genel bir değerlendirmesini içeriyor. Şirketin toplumsal fayda
raporunu tüm hissedarlara göndermesi ve internet sitesinde paylaşması
gerekiyor. Böylece aleniyet sağlanarak pay sahipleri ve menfaat sahiplerince
şirket üzerinde baskı kurulmasının kolaylaştırılması amaçlanmış olabilir. Ayrıca
raporun şirketten bağımsız bir üçüncü taraf tarafından geliştirilmiş
standartlara göre hazırlanması gerekiyor; yani bağımsız denetime tabi olmayan
rapor bir miktar daha güvenilir kılınmak istenmiş. Nihayet, şirketin toplumsal
faydadan sorumlu ve raporun hazırlanması bakımından özel görevleri bulunan bir
yönetim kurulu üyesi yahut müdür belirlemesine imkân tanındığı not edilebilir.
Topluma
faydalı şirket modeli ve genel olarak melez şirketler; diğer şirketlerin
yalnızca kâr amaçlı olduğu yönünde bir mesaj içermeleri, tabi oldukları cılız
sorumluluk ve şeffaflık hükümleri ve özellikle iklim krizi karşısında gereken
radikal tedbirlere nazaran çok yumuşak bir geçişi içerdiği için eleştirilebilir
ve eleştiriliyor. Öte yandan melez şirketler, şirketler hukuku içerisinde bir
inovasyon demesi olarak her halükârda dikkate değer bir teşebbüs. Kaldı ki son
yıllarda bu şirket tiplerinin farklı ülkelerde ortaya çıkması, bu teşebbüsün
sınırlı da olsa bir başarı kazandığını gösteriyor. Son bölümde, böyle bir
şirkete Türk hukuku bakımından yer ve ihtiyaç olup olmadığını kısaca
değerlendireceğim.
Türk Hukuku ve Melez Şirketler
Sürdürülebilirlik ve şirketlerin toplum ve
çevreye de faydalar sunmaları gerekliliği, Türk şirketler hukuku bakımından
henüz ana akım tartışmaların konusu değil. Elbette bunda Türkiye’de halka açık
şirket sayısının azlığı veya halka açık şirketlerin genelde büyük hissedarlarca
kontrol edilmesinin etkisi var. Keza konunun daha ziyade Amerikan kamuoyunda
tartışılması ve Türk hukukuyla yakın bir ilişkisi bulunan Avrupa ekolünün hissedarlar
dışındaki kimselerin menfaatleri bakımından daha kapsayıcı bir tutum takınması da
bir etken olabilir. Yine de Türk hukuk literatüründe da konuya doğrudan ve
dolaylı ilginin arttığını not etmekte fayda var.[2] Benzer şekilde şirketlerin
de bu konuya daha fazla eğilmeye başladığı görülüyor.
Kâr amacını diğer amaçlarla harmanlayan kimi girişimlere de rastlamak
mümkün. Peki mevcut kanun hükümleri karşısında melez bir şirket
tipine ihtiyaç var mı?
Meseleye
özellikle iki hüküm açısından yaklaşmak mümkün. İlk olarak, Türk Ticaret Kanunu
(“TK”) madde 331 uyarınca anonim şirketler, sadece ekonomik amaçlar için
kurulabiliyor. Aynı durum limited şirketler için de geçerli (TK 573(3)). Oysa
TK’nın ilham kaynağı olan İsviçre ve Alman kanunlarında bu şekilde bir
sınırlama bulunmuyor. İktisadi amacın geniş yorumuyla kâr amacı yanında diğer
amaçların da güdülmesinin mümkün olduğu düşünülebilir. Ancak geleneksel olarak
öğreti, şirketlerin sadece kâr amacıyla faaliyet gösterebileceğini kabul
ediyor. Üstelik bir şirkete kâr amacı gütmediği gerekçesiyle fesih davası
açıldığı yakınlarda basına
yansımıştı. Dolayısıyla şirketlere kâr amacını empoze eden bu
yaklaşıma günümüzde ne kadar ihtiyaç duyulduğunu sorgulamakta fayda var.
Yukarıdaki
hüküm bir yana, şirketlerin esas sözleşmelerinde TK’dan ayrılan hükümlere
sadece TK’nın açıkça verdiği durumlarda yer verebileceklerine dair TK 340 da
mevcut anonim şirket yapısı içinde esnekliği son derece sınırlıyor. Yani mevcut
TK düzenlemelerinin çoğu, yine TK’nın kendisi tarafından adeta bir zırhla
sarılmış ve dokunulmaz kılınmış durumda. Elbette yorum ve içtihat yoluyla bu
zırhta bazı gedikler açılması mümkün. Fakat anılan -ve çokça eleştirilen- hüküm
karşısında bir şirketin esas sözleşmesinde yapacağı düzenlemelerle “topluma
faydalı” bir şirket haline gelmesinin bazı hukuki risk ve belirsizlikleri barındıracağı
aşikar.
Türkiye’de de melez bir şirket tipinin mevzuat yoluyla oluşturulmasına karşı değilim. Hatta uygulamada bazı ihtiyaçların bu şekilde karşılanabileceğini de tahmin ediyorum. Ama yeni bir şirket tipiyle meşgul olmak yerine TK 331 ve 340 hükümlerini sorgulayıp mevcut TK hükümleri içerisinde değişikliğe gitmek de üzerine düşünülmesi gereken bir alternatif. Yani yeni bir sistem ihdas etmek kadar, sistem içinde yeniliklere imkân tanımak ve alan açmak da makul bir seçenek. Son olarak yeniden belirtmek isterim ki; Türk hukukuna dair değerlendirme benim için de bir düşünce jimnastiğinden ibaret ve elbette farklı fikir ve düşünceler de bir o kadar mantıklı olabilir. Ancak konu hakkındaki farkındalığın artmasının, varılan sonuç kadar önemli olduğu kanısındayım.
[1] Sadece bu şekildeki
sertifikalardan birinin “B Corp” veya
“B Corporation” sertifikası diye
anıldığını ve bu terimin yazıda incelediğim benefit
corporation’un anılan sertifikasyon hizmetiyle bağlantısız müstakil bir
şirket türü olduğuna dikkat çekmek isterim.
[2] Örneğin bkz. Özcanlı,
Sosyal Eşitsizliğin Giderilmesi ve İnsan Hakları Cephesinden Sürdürülebilir Bir
Şirketler Hukuku; Sulu, Anonim
Ortaklıklarda Şirket Menfaati Kavramı; Ararat/Eroğlu, Hukuk
ve Piyasalar Açısından Sürdürülebilirlik; Kandemir, Duties and
Responsibilities of Directors of Joint Stock Companies on Corporate Social
Responsibility: An Evaluation with Respect to Turkish Company Law.
Yorumlar
Yorum Gönder